Süreçler ne kadar hukuka yaslanırsa, siyaset de o kadar meşruiyet kazanır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bulunduğu tabloysa, hukuku prosedür sanan bir zihniyetin yansımasıdır.
5 Eylül 2025’te başlatılan olağanüstü kurultay süreci, ilk bakışta parti içi demokratik bir hareket gibi sunulsa da teknik ve hukuki düzlemde ciddi sakatlıklar barındırmaktadır. Kutluhan Yazıcı’nın da ifade ettiği üzere, CHP Tüzüğü’nün 48. maddesinde açıkça belirtilen 15 günlük imza toplama süresi tamamlanmadan, 20 Eylül’de genel merkeze teslim edilen belgeler, sadece usul hatası değil, aynı zamanda siyasi etik açısından da sorunludur.
- İrade değil, keyfilik: Delegelerin zamanı yok sayıldı
Tüzüğün tanıdığı 15 günlük süre, yalnızca imza toplamak için değil; delegelerin kanaatlerini gözden geçirmeleri, istişarelerde bulunmaları ve gerekirse fikir değiştirebilmeleri için öngörülmüştür. Yani bu süre, bir nevi demokratik nefes alanıdır.
Bu alanı hiçe saymak; siyaseti hızla ve hırsla şekillendirme arzusunun, istişareyi dışlayan bir anlayışa dönüştüğünü gösteriyor. Nitekim 2018 yılında benzer bir süreçte 31 delegenin imzasını geri çekmesi, bu sürenin ne kadar anlamlı olduğunu ortaya koymuştur.
- Yargının gölgesi: Kayyum senaryosu parti yönetimini kilitleyebilir
15 Eylül’de çıkması beklenen muhtemel bir geçici tedbir kararı, süreci tamamen farklı bir mecraya sürükleyebilir. Bu takdirde, kurultay delegeleri tarafından başlatılan imza süreci, doğrudan mahkeme denetiminde ve kayyum yönetiminde devam etmek zorunda kalabilir.
Böylesi bir gelişme, mevcut genel başkanın süreci yürütme yetkisini ortadan kaldırırken; partiyi de fiilen bir yargı vesayeti altına sokabilir. Kutluhan Yazıcı’nın ifadesiyle, “Kurultayın iradesi, yargının gölgesine teslim edilemez.”
- Süreler neden önemli: Hukukun sınırları keyfiyete bırakılmaz
Tüzükteki süre vurgusu, sadece bir takvim hatırlatması değildir. O süre; hem siyasi rüştün, hem de örgütsel adabın teminatıdır. Özellikle geri çekilen imzaların da geçerlilik üzerinde etkili olabileceği gerçeği, sürecin “imzayı ver, kenara çekil” mantığıyla ilerleyemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Bu yüzden, tüzüğe aykırı şekilde erkene çekilen kurultay tarihi iddiası da tutarsızdır. Yazıcı’nın dediği gibi, en erken mümkün kurultay tarihi 4 Ekim’dir. Aksi takdirde, parti içi hukuk bypass edilir; geriye sadece çatışma kalır.
- Hesaplaşma değil istişare: CHP hangi yolda yürüyecek?
Kutluhan Yazıcı’nın son cümlesi, aslında meselenin merkezini teşkil ediyor: “Kurultay, hesaplaşma değil; hukukla yürütülen bir istişare platformudur.” Ne kadar sade, o kadar derin bir uyarı.
CHP, bu süreçte bir iç muhasebe mi yapacak; yoksa iç kavga ile siyasi itibarını mı örseleyecek? Bu karar yalnızca birkaç kişinin değil, partinin bütün kurumsal hafızasının, delegelerinin ve seçmenlerinin omzundadır.
Zira siyasette adalet terazisi bir kez eğildi mi, artık kimse haklıyla haksızı ayırt edemez.
-Son söz: Hızla değil, hikmetle yürümek
Cumhuriyet Halk Partisi’nin iç süreçlerini tüzüğe, teamüllere ve siyasi zarafete uygun biçimde yürütmesi, yalnız kendi geleceği için değil; ülkenin siyasal kültürü için de hayati önemdedir.
İmza süreci sadece bir teknik mesele değil; hukuka sadakat, örgütsel ahlak ve siyasi olgunluk testidir. Bu testten geçmenin yolu, kısa vadeli kazanımlardan değil; uzun vadeli ilkelerden geçmektedir.