Şems-i Tebrizî asırlar önce söylemiş:
“Hepimiz seçici günahkârız.”
Bizim memlekette bu sözün canlı örnekleri her yerde.
Manavın terazisinden 20 gram eksik tarttığını yakalarız, milyonları götüreni “vizyon sahibi” ilan ederiz.
Ev sahibini gör…
Kiracısına “Allah’tan kork, ev kirasını zamanında öde” der.
Ama belediyeye ödemediği emlak vergisini unutur.
Sonra akşam televizyonu açar, ahlak nutku dinler, alkışlar.
Makam arabasının deposunu halkın vergisiyle dolduranlar, sabah camide “israf haramdır” hutbesi dinler.
Devletin uçağıyla düğüne gidenler, millete “aile değerleri çöktü” dersi verir.
İhaleyi yandaşa peşkeş çekenler, torununa “çalmayacaksın” diye öğüt verir.
Ama sokaktaki gencin elinde bir kutu bira görsek…
Vay efendim toplum bozuldu!
Sahilde kadın denize girse…
Vay efendim değerlerimiz erozyona uğradı!
Hadi oradan.
Şems haklı.
Kendimize yakışan günahları güle oynaya işleriz.
Hoşumuza gitmeyen günahları işleyenleri taşlarız.
Yani günahkârız.
Ama dürüst olalım…
Seçici günahkârız.
Tercihlerimize göre günah yazıyoruz.
Bugün bu ülkenin en büyük günahı, günahı işleyenden çok, günahı yargılayanların ikiyüzlülüğü.
Çünkü en büyük günah, günahıyla yüzleşmemektir.